25 Aralık 2019 Çarşamba

Ne Yaparım?

Kimse hukuk, demokrasi falan filan adına mastürbasyon yapmasın. Açık ve net bu iktidarın ideolojisi bellidir. Yaptıkları bunun bire bir kanıtıdır. Ağzı olanın konuştuğu bu ortamda ve onca yıldan sonra bunun, yok efendim hukuk, yok efendim demokrasi ile çözüleceğine inanmak ahmaklıktır. Kim şu anda hukukun varlığından söz edebilir. Göstermelik hukuk vardır ve hiç kimsenin vicdanını tatmin etmemektedir. Başkanlık sistemi denen ucubenin zaten demokrasi içermediği ortadadır. Bakınız bu adamlar için bunları hiçbiri geçerli değildir. Genlerine işlemiş olan öğretiler, yaşam tarzları, menfaatleri vs. (Bunların zaten bir önemi de kalmadı. Bu iktidarın varlık ve kökenini bilimsel olarak bir yapıya oturtmaya çalışanlar da ayrı bir aymazlık içinde) bu adamların bu değerleri sindirmesini mümkün kılmaz, kılmayacaktır. Gittikleri ülkenin kurallarına zorla uyan tipler gibidirler. İçinde oynadığımız bu oyun zaten sahte ve hilelidir. Oyunun bugünkü kuralları ile kandırılır, uyutulur, ikna edilir, sindirilir, alıştırılırsınız. Allah aşkına! İyi niyet ve ortak hayal bile kuramadığınız bir güruhun seçtiği bir yönetim ile ne yapabilirsiniz? Mızıkçılık yapıp dayak yemekten kurtulmaktan başka.

Bu adamlar gitmez. Gider de! Götürecek kadroları sildiler. Çok azalttılar.

Ortaya çıkan bu kadar rezalete karşı bu kadar tepkisiz kalmanın izahı sadece Aptallık olabilir.

Evine giren hırsızı öldürebilecek kapasitede ki bir güruhun, torunlarını bile borçlandırıp hayatlarını zindan eden tiplere olan bağımlılıkları korkulacak derece de klinik bir vakadır.

Her türlü rezaleti sineye çekip, önüne 5-10 yılda bir konan sandığa kendine gösterilen 3-5 tercihe oy vermesini emreden sistememe demokrasi diyen zavallılar olarak yaşamak kaderimiz mi olacak!

Bakın bu adamlar yaşama zevkinizi sömürüyor, size hakaret ediyor.

Para ve borç sistemi ile sizleri muhtaç ve borçlu ilan ediyor.

Çarklar bunlara dönüyor ve siz bu çarkların içinde ki küçücük hayatlarınızda modern köleliğinizi icra ediyorsunuz.

Asgari ihtiyaçlarınız karşılandığı ve insani duygularınız sömürüldüğü sürece uyum sağlama ihtiyacı içinde boyun eğiyorsunuz.


Tarihte iktidarlar güzellikle gitmiştir ancak sitemler güzellikle değişmemiştir. Çünkü iktidarlar sizi uyutanlar güruhuna o ya da bu şekilde hizmet etmeye devam eder. Siz değişti sanırsınız. 5 yemez 3 yer vs.

Sistem değişiceği vakit, arının kovanına çomak girer. Ninni söyleyenlerinizin rahatı kaçar, çarkları dönmez ve sizi size düşman edecek kadar alçalarak düzenlerini devam ettirmeye çalışırlar.

İnsanın insana empati duyması için insanlığı tanıması lazım. Size acımazlar, rahatları bozulur.


Ne yapalım!

En azından bunun farkına varalım. Kişsel tepkileri yayalım. Sistemi acımadan eleştirelim. Doğruların karşısına dikilecek bu oyunun bezirganlarını tek tek görelim. Doğruluk ilacı böcekleri yavaş yavaş ortaya çıkaracaktır.

Gerisi bu bilinci edinenler ile beraber kendiliğinden gelecek ve belli platformlarda buluşacaktır.


Bakınız, sistem kendini korumak için antikorlar yayacak ve sesinizi istediğiniz kadar çıkaracak sahte mikrofonlar tutacaktır.

Bunlar sistemin kendini koruması için kendini satmasıdır. Çok yüzsüzdür sadece kar ve güç ekseninde çalışır.

Siz kendinizi ifade ettiğiniz bir alan bulup kendinizi tatmin ederken o payını yemeğe devam eder.

Zorluklardan korkan ve asgari yemlenmenin mutluluğu içinde olanlardan birşey beklenmeyecektir.

Bu yazıyı bölücülük vs. Diye nitelendirenler olacaktır. Doğrudur da! Ama kendi evlatlarını birbirine zıt eğiten bir sistemin, ağzından bir kez yapıcı söz çıkmayan bir erkin olduğundan daha bölücüdür.

11 Haziran 2015 Perşembe

Milletin seçimine 1 gün kala...

Tanışma onuruna eriştiğim farklı siyasi, sosyal ve kültürel renkten olan tüm dostlar... Bana yadsınamaz değerler kattılar, minnettarım.
Yarın ki seçimin ideolojik, holigan bakışlardan uzak değerlendirilmesi gerektiğine inanıyorum baştan beri.
Tarihe, politikaya, sosyolojiye vs ilginiz olmayabilir. Hatta herşeyden bir haber yaşıyorda olabilirsiniz ki ( Zaten bunu da olumayacaksınız demektir. ) 
Bu bir özür değildir.
Size seçeneksiz bir menü sunup, önünüze istemediğinizi servis edenlere karşı çaresizde olabilirsiniz. Sorun değil. Tepkisiz kalacak kadar lüksünüz yok. Mide bulantınızı kusarak giderebilirsiniz ama ya zehirlenmişseniz!
Yaşadığınız ve akıl varlığınıza kastedilen bu topraklara bir borcunuz olduğunu hatırlatmak isterim. Hasta edilmiş bu toprakların, tekrar ayağa kalkması için acil serviste serum vermeye çalışmayın, düzelmez. Herkesin aman hemen iyileşsin sabırsızlığı anlaşılabilir bir psikolojik dürtü ancak gerçek dışı. Bu bedenin tecavüze uğramış bağışıklık sistemini tekrar harekete geçirmek için ne; Ne idüğü belirsiz ve miladı dolmuş ilaçlara, ne koca karı kürlerine ne de placebo etkisine ihtiyaç var.
Bedensel aktiviteleri geri kazanmak için - bana da sevimli geldiğine emin olabileceğiniz - fabrika ayarlarına geri dönmemiz gerektiğine inanıyorum.
" sağlam kafa sağlam vücutta bulunur." özdeyişi her ne kadar rutubetli spor salonlarının sloganı olsa da, aslında doğrudur.
Bizlere sıradan gösterilen tüm rezaletlerden sıyrılıp, derin bir nefes ile karar verelim derim.
Fabrika ayarlarını kişiselleştirmek için sonradan vaktimiz olacaktır, öbür türlü ya yanlış ilaçtan ya koca karı küründen iş göremez raporu alacağız. Hoş daha kötüsü placebo etkisi ile sürdüğümüz bitkisel hayatı olağan görerek ölmekten beter olmak var.
Aklımızı kullanalım, akıl kullandırtalım.
Sevgiler,

Milletin Seçimi 2015


Kimim ben?
Millet seçimini yaptı:) Ivır zıvır... Hangi millet? Millet ne?
Let's Play A Game !!

Ya Allah Bismillah Allah-Hu Ekber
( Allah ismi ile adlandırılan, işaret edilenin adı ile başlayarak ( başlarken ) Hu -O- Allahtır ki
Ekber'dir ( zat-ı itibari ile hayal dahil herhangi hiçbir büyüklük tanımı ile adlandırılmaktan, ölçümlenmekten, kıyaslanmaktan beridir. Uzaktır. Münehzehtir. )
siyaseti ve goygoyculuğunun dayanılmaz emevisel iman tatminini bir takıma...

Mustafa Kemal Atatürk gibi bir şahsiyetin ilkesel savunuculuğunu - global nitelikli siyasal tüm yeniliklerini - ulusalcılık (nasyonalizm) adı altında ezerek, çiğneyerek başka bir takıma...

Çözümsüz oyunların vazgeçilmezi olan jokeri
tampon görevi ile başka bir takıma...

Özgürlük, ezilmişlik, değersizlik, kompleks gibi kavramları çokça sevimlilik ekleyerek, biraz allayıp pullayıp -yaşam boyu muhalefet- ilkesine uygun mızıkçı niteliği yüksek bir takıma...

Bizde oyun istiyoruz diye zırlayabilecek olan okey masası tetikçilerini de başka bir takıma...

toplayarak başlayabileceiğmiz oyunumuzda
sizce kazanan kim olacaktır?

Kumarhane hep kazanır, oyuncular birbirinin parasını alır. Bu değişmez olasılık kuralıdır. 

Siz oyunu oynamaya devam ederken, nefret ettiğim komplo teorisinden tamamen bağımsız olarak söylüyorum; Oyunun kurallarını yaratan üretici için durum nedir acaba? 

Komplo teorisi yok. Üst akıl aramak gibi bir ezilmişlikte yok. Kesinlikle.
Tek soru şu!!
Yarın gündelik çaresizliklerinizden değilenler olacak mı?
Somut be değişecek? Sabah popaça yiyenler, 5 yıldızlı kahvaltıya mı terfi edecek?
Oyuncular için oyun değişmez. Birbirlerinin bahislerini yerler. Oyun kurucu hep kazanır.
Futbol maçı fenomeninin yaşandığı tüm bedenler için hayat kompleksli bir holiganlıktır ve bu çevrelerine de sirayet etmiştir. - Smoking harms you and others around you -

Sabah devrimsel niteliği olan somut bir değişiklik yoksa eğer...

Olay, 1-0 biten ezeli rekabet diye adlandırılan - çok özür dilerim ama 80 yıldır aynı takımların maçını izleyenleri aklım almıyor -
top oyununu hababam filmi gibi tekrar tekrar izleyip bir sevinen bir üzülen çaresizler sürüsü için hep aynı olacaktır.
Oyuncular...

Kim demişti hatırlamıyorum ama
" Sen kendini değiştir, gelecek değişir. "

Sevgiler...

Bonzo

Kalesini korumaya çalışan bir çocuk vardı
Bir tatlı huzurun alınabildiği Kalamış'ın karşı yakasında
Uzun saçlıların Barış Ağabey sayesinde
Damgalanmaktan yırttığı dönemlerde

İyi topçu idi çocuk
Uzun saçları herkesi hayrete düşüren
Yerinde duramayan çokça çılgın
Hem kaleci, hem santrafor

İbretlik hikayesi
kalesine gollleri saydırmadan evvel

Bilemezci
Nereden bilsin ki
'' Sound of silence '' ın gerçek olacağını

Yük gemisi ile kaçma planları
İlk sigara'nın dayanılmaz cazibesi
Bozuk pikap eşliğinde Stairway to Heaven eşlikleri
Cin çarpmasından beter olmalar

Moda kıyısı'nın o zamanlar midye toplanan taşlı kıyısında
sarhoşluk tecrübeleri

Rahmetli şeref amca'nın yerli üretim harikası davulu ile
Cozy Powell örneklemeleri

Okul bahçelerinde oynanan oyunlar

You fool no one' ın
Tin tini tatintisi
Çıkartılması imkansız Ian paice çanı
Bonham kick' leri

Delilik ile üst akıl arası gezinmeler

Bana göre ibretlik bir hayat.
Ders alınması ona rahmet okutacak bir yaşam.
Kimsenin yaşamını sorgulayacak yetkiye sahip değiliz.
Neden niçin sorusunu sorma yetkimizin olduğuna zaten inanmıyorum.
Her oluşun muhakkak ki bir nedeni var.

Ben bana sevgilimi acısı, tatlısı
doğrusu ve yanlışı ile tanıştıran
ve onu öğreten dostuma karşı vefa borcu duyuyorum

Bunu yazmamın sebebi
kimsenin beğenmesi için değil
Yalnızca ibret alınması gereken bu hayat hikayesinden
özellikle genç arkadaşların ders çıkarması içindir

Bozkurt' a olan rahmet dileklerinin onun yaşamından ders alabilenlerin vicdanın da dua'ya dönüşmesi dileği ile.

Huzur içinde yat Bonzo
Hep iyi davulcu oldun...

8 Mayıs 2015

23 Mayıs 2015 Cumartesi

Bir şaşkınlık öyküsü...


44 yıldır bu dünyada olduğum aklıma geldi. 1980 müdahelesini çocuk gözü ile görmüş, yurdun tüm illerini 20 yıl boyunca defalarca gezmiş biri olarak, kendimi anlamsızca sorumlu hissediyorum. Çevremde gördüğüm tüm saçmalıklar aklımı başımdan alıyor ve zihnimi tırmıklıyor. Gittikçe daha da acı vermeye başlıyor. Ne kadar kaçmaya çalışsam da üstüme üstüme geliyor ve çarpışıyoruz.
Bir şehirde yaşayan farklı sosyal katmanlara dahil insanları nasıl bir arada görebilirsiniz?
Bir şehri tanımak için sokakların da gezmek mi, turistik ya da resmi amaçlı ziyaret mi daha özümseyici olur? O şehrin rengini tanımlayabilmek için.
İnsanları birarada eğlenirken ya da eğlendiklerini zannettiklerinde görmek!
Göbek atan kaymakam, komik bakışlı belediye başkanı, sert durmaya özen gösteren askeri erkan mensupları, buraları benden sorulur edalı sivil, resmi emniyet mensupları, canı burnundan gelmiş belediye çalışanı, baloncu, simitçi, çaycı!
Semt pazarında toplanmayan kalabalığı gören ticaret dehası bilimum satıcı, tezgahçı, işportacı.
Gürültüden ne yapacağını bilemeyen, belki buna öfke ile söylenen ya da hiç takmayan karşı mahalle cami'nin imamı. Ailece çekirdek ziyafeti çekenler, ortamdan faydalanan mangal müdavimleri, lüks arabası ile mafyacılık oynayanlar, eski gazino kültürüne susamış teyzeler, amcalar, torunlar. 2 aylık bebeği ile evlilik programından kaçmış - desperate house wifes - görünüşlü anneler, annelerimiz. Minicik bebeğin kulak zarının çektiği yükü bilmeyen anneler, babalar. Balkondan izleyenler, plasyik sandalye de oturanlar. Şehrin avukatları, doktorları, hakimleri, yerel kalbur üstleri. Çekirdek ve bira stoğunu eritmenin keyfine varan bakkal, çakkal, marketçi. Yerlerde ki geri dönüşümden üç kuruş çıkarma sevdalısı festival sonu droid'leri (Kimse droid lafına takılmasın, amacım robotlaşmayı anlatmak)
Ve gençler 15-25 arası potansiyel alıcı kitle, satış kültürünün iştahının ölümsüz kaynağı hedef kitle!!! Gençler, teknoloji dehası, sosyal medya uzmanı asosyalleştirilmiş gençler!!
Ve sayamadığım binbir türlü çeşit, renk, aynı ortamda. Tam karşında ve yüzleri hep gülüyor. Hayır diyebilme yetidini büyük oranda kaybetmiş şekilde. Ve bu saydıklarımın tam tersi olanlarla aynı kazan da size bakıyorlar. İşte bu benim aklımı tırmıklayan ve kaçtıkça çarpıştığım gerçeklik.

Seçimler, gelecek vs. herkesin konuştuğu!!!
Ben önyargısız, algı yanılsaması olmadan kimsenin öz iradesi ile karar veremeyecek kadar bulanık bir sıda yüzdüğümüze inanıyorum. Yüzdürülmüyoruz!! Yüzüyoruz bu bizim kaderimiz ve biz yüzmeyi öğrenemedik. Öğrenmekte istemedik. Yüzmeye çalışanın boğulması da genel arzumuz oldu. Birçok atasözü ile övündük ama hiç anlamadık, anlamaya da çalışmadık.
Tüm bunları biraraya getirince keşmekeş gibi görünen bu çaresizliğin aslında çok basit ve sığ bir gerçeklik olduğunu hissediyorum.

Türk cumhuriyeti homojen - Türdeş - en azından belli oranda, bir yapıya kavuşturulamadı. Sebepler ile kafayı yormanın, içinde bulunulduğunu düşündüğüm durumu çıkmaza sürüklemekten başka bir faydası olmayacak gibi geliyor. Tabii ki araştırın, tartışın vs. Ama tartıştırma oyununa gelmeyin.

Beyin sulandıran yazılı ve görsel basının kölesi olmaktan ayrışamadığımız müddetçe, sebep tartıştırılan horoz dövüşçüsü kalacağız.
Bu ülke 20 yıl siyaset meydanı diye bir program gördü. Sonuç? Bence 0.

Türdeş bir yapıya kavuşturulamayan Türk cumhuriyeti, içindeki artıkları temizleyemedi.

Ben 1980 darbesinin uygulayıcılarının nasıl baştacı edildiğini, çocuk aklımla gördüm.

Bu toprakların, kendi gücünün farkına varamayan ancak menfaati için başka güçlere tapanlar ile dolu olduğunun hepimiz farkındayız sanırım!

Hiçbir siyasi duruş içinde bulunduğum durumu temsil etmiyor aslında.
O kadar ağır bir çıkar ve rant sarmalına girmişiz ki. Din ticareti diye adlandırılan durum bile açlığımızın, gözü dönmüşlüğümüzün pisliğini vicdanımızdan temizlemeye yetmiyor. Aslında sadece orada duruyor. Ha duvara asılı kutsal kitap,ha heryer de sömürülen inanç çılgınlığı.

Kolaycılık, çıkarcılık vs. Yüzünden fikri, irfanı ve vicdanı hürleşememiş yığınlar, hep başka güce taptılar demiştik ya!
İşte bence Türk cumhuriyeti'nin cumhuriyet nesili diye adlandırılan, benim ailemin de mensubu olduğu güruhta farklı değildi. İstisnaları tenzih ederek devam ediyorum.

Güç uşaklığını seçen f.v.i ciler (f.i.v=fikri irfanı vicdanı hürleşmemişler) tarihin en yaygın basitliğini göstererek Türk cumhuriyeti'nin kuruluş ideallerini putlaştırdılar. Yaptıkları en temel hata idi.

Gencecik cumhuriyetin tüm idealleri bu putlaşma çılgınlığına kurban gitti desem yalan olmaz. 

Dış etkenler gibi bir bahane, bu gerçeği örtemiyor bence.
Senin içinde yoksa, kim seni yoldan çıkarabilecekti ki. Ama bu doğru zaten içinde yoktu! f.v.i'lerin.

Atasözü demiştik ya! durum aslında
"Eşeğe altın semer giydirsen, eşek
yine eşektir" durumu oldu tam anlamı ile...

Eğitim sistemine vurulan darbeler, aynı evde iki düşman kardeş yetiştiren - cenneti ayak altına analar - sistem. 
Türk cumhuriyeti'nin geleceğini ancak 60 Watt ampul kadar aydınlatabilecek, imam hatip (dinci eksenli eğitim) komedisi ve onun tam karşısında TC ideallerini kör batılılığa feda etmiş kolejlerimiz. Güzide eğitim ve öğretim kadromuz, meslek dışı liseler, anadolu liseleri - bavyera liseleri olsa ne olur du - ve zırvalık. Her yanı kasıp kavuran bir çakmalık, özensizlik, güvensizlik ve çaresizlik. Bence en önemlisi vizyonsuzluk.

Gelinen durum içi hınç dolu özkardeşini Almancı edası ile dışlayan ezik bir siyasi hareket, sol diye adlandırılması gereken bir kitleyi, dincilik sarmalında teslim alan ve kendini destekleyenlerden daha kör bir hareket. Yani malum akp siyasi partisi.
Kendi güce tapanlarını mıknatıs etkisi ile çeken bir çıkar, hınç, rövanş hareketi. Vurdumduymaz, vizyon özürlüsü mahalle kabadayısı iktidarı.
Çok aşağıladım sanabilirsiniz, ancak ben beni aşağılıyorum. Çünkü bunu ben yarattım. Ya bununla yaşamasını öğreneceğim ya da yok edeceğim.
Endişelenmeyin faşizan bir yaklaşımım yok, en azından şimdilik.
Putperestçilerin f.i.v lerin şımarıklığından maddi ve manevi zararı çeken, güce tapmaya hazır vizyon fakiri duvar dincisi bu kitlelerin rock star'ı malum kişi.
Ve ne yazık ki, türdeşleşememiş TC'nin onlardan farkı olmayan rakipleri.
Bölücülerin, Atatürk vizyonu düşmanları'nın dünyası.
Dikkat edin ifrit oldukları Atatürk vizyonudur.
Anlaşılamayan bu vizyonun takipçisi olduğunu iddaa eden kitle iktidar mensuplarından daha da zavallıdır aslında.

T.C yaşamsal bir sorun ile karşı karşıyadır.
Doğru, nankör ve bölücü kimliğini sol demokrat maske ike saklayan küstah bir HDP
İnsanlara inşaattan başka bir vaatte bulunamayan vizyon fakiri, babası ile kavgalı hain evlat durumunda ki bir AKP
Ne yapacağını bilemeyen, bağlıyım dediği değerleri ayaklar altına alabilecek f.v.i bitik bir CHP
Çocukluğumuzun mehter marşı eğlencesi diet-cola mantıklı MHP
ve diğerleri...

Ben niye mi bu kadar yazdım? Derseniz.
Ben yalnızca dünyaya özgürce bakabilen, kendine güvenen, HÜR düşünen ve uygulayan, yaşadığı topraklara ihanet etmeyen, hayalperest, iddialı ama mütavazi, hırçın ve istekli, yaratıcı, vizyon sahibi insanlarla yaşamak istediğim için.
Bunun giderek zorlaştığını gördüğünüzü biliyorum. Ama imkansız değil.
Kendi özelini inatla yaşamak, at gözlüklü kitlelerin uyarıcısı olacak gibi geliyor. Güce tapanlar yok olmasa da büyük bir oranının - fikri hür vicdanı hür irfanı hür - yaşamanın bireye kattığı güce, salyalarını akıtarak tapacaklarına inanmak istiyorum.

21 Mayıs 2015

12 Ocak 2014 Pazar

P.A tek yüzü

Öyle bir düşmanım var ki.
Sinsi, nankör ve acımasız.
Gitgelleri zamandan uzak.
Zor ve sabırsız.
Kırk katır, kırk satır manifestosunu
Katıksız uygulayan.
Aklımın kiralık katili.
Nefes kesen.
Üşüten. 
İçimde ki düşman.
Astarım.
Ruhsuzluğumun tecrübesiz şamanı.
Gülyabani kılıklı profesyonel.
Cibilliyetsiz düşman.
Aklın kellesini iradesiz uçuran zevzek.
İçimde ki kötü çocuk.
Ve büyücüm, üfürükçüm.
Gerçeğimi, açık havada fırtınaya ekebilen.
Şerefsiz şerefsizliğim.
Seninle beraber yaşamayı öğrenemeyeceğim.

5 Eylül 2013 Perşembe

Sahne altı

Ha birde hıçkırıkları vardır 
Sahne öncesinin
Gizli saklı

Su Sarhoşu kafaların
Arasına sıkışmış

Ağaçlara ve aya 
Söz geçirmeye ümitli

Garip, şaşkın, hayran
Ve kibirsiz bakışların
Arasında kendine yol bulan

Sahne öncesi hıçkırıkları
Şarkı arası göz yaşlarına gebe